Sporda Başarı
Her sporcunun sporculuk serüveni farklı bir hikayedir ve bu serüven ya ilginç başlar ya da ilginç bir şekilde son bulur. Bir de bu serüvenden hiç kopmayan, spor ortamında olmaktan hep keyif alan gerçek sporcular vardır.
Spora başlarken ailemizin desteği, eğitimcilerimizin ilgisi ve yardımı, arkadaşlarımızın yoldaşlığı ve muhteşem spor ortamı bizim spora tutunmamızı sağlar. Kimi zaman velilerimizin fedakarlığı, kimi zaman hocalarımızın takdiri, kimi zaman da arkadaşlarımızla o ortamda bulunmanın keyfi bizi sporda bir yerden bir yere taşıyan manevi boyutlardır. Sonralarında disiplinli çalışma, hırs, rekabet, hedef, yarışma, derece, şampiyonluk vs. derken bizi biz yapan serüven başlar.
Her başlangıcın sonu olduğu gibi bu serüvenin de sporcu bakış açısına göre sonunu getiren bazı nedenler vardır. Anne-babanın ilgisinin azalması, antrenörlerin beklentilerinin azalması, arkadaş ortamının eskisi gibi eğlenceli gelmemesi, dış ortamların daha cazip gelmesi, hedef, hırs ve rekabetin ilk zamanlardaki gibi keyif vermemesi, tüm bunların boş olduğuna inanma ve bunun gibi diğer benzer düşünceler... Aslında sona ulaşmanın bir değil birçok nedeni olabilir; yeter ki biz bitirmek için bir bahane arayalım. Bu yazımda ise ben, hayatı boyunca sporcu gibi yaşayıp, sadece madalya veya derece odaklı olmadan, spordan keyif alarak mücadele eden sporcuları ele alacağım.
Geçenlerde bir spor kanalında çok güzel bir sohbete denk geldim. Almanya 1. lig takımlarından bir kulübün başkanına, "Her sene ligi ortalama ilk 5 ile 15 arasında bitiriyorsunuz ve bizlere çok başarılı bir sezon geçirdik diyorsunuz,” diyerek imalı bir soru yöneltildi. Başkanın cevabı ise şöyle oldu: “Buna nereden bakacağınıza bağlıdır. Almanya’da üstümüzde sadece 10 takım var. Bir de bizim olduğumuz yerden aşağıya bakın, yüzlerce takım var”. Bizler ise evlatlarımıza, sporcularımıza veya kendimize her zaman “Önümüzde kaç kişi var, kaçıncıyız veya önceden birinciydik şimdi nasıl üçüncü veya beşinci olduk gibi sorular sorup bu gerçekleri kabul edemeyeceğimizi söyleriz. İşte burada asıl kopmalar başlar. Ancak bunun bir spor olduğunu, bizden daha iyilerinin olduğunu, kaybetmenin de bu işin bir gerçeği olduğunu çoğu zaman unuturuz.
Bir boks müsabakasında finali kaybeden ile üçüncülük müsabakasını kazanan sporcu aynı kürsüye çıktıklarında, birinci ve üçüncü olan sporcunun mutluluğu ile ikinci olan sporcunun kaybetme üzüntüsü aynı kürsüde yaşanır. İşte spor bazen senin üstünde olanı üzerken bazen de senin altında olanı sevindirebilir. Bu, nereden ve nasıl baktığına, hedeflerine, hayallerine, mücadelene ve neler hissettiğine bağlıdır. Bunlar gibi o kadar çok yaşanmışlıklar var ki yazmakla bitmez. Ancak benim için en önemlisi, sporcu kişiliğinin ve karakterinin sporcunun hayatındaki yeridir. Düşünün ki 13 yaşında kürsüden inmeyen bir sporcunun çevresindeki insanlar ile aynı sporcunun 14 yaşında yaşayabileceği sporculuk hayatında bir dönem olan performans düşüşü nedeniyle ilk başta ailesi olmak üzere, arkadaşlarının desteklerini çekmesi ve aksine tavır ve sözcüklerle onu olumsuzluklara sürüklemesi kaçınılmaz olabilir. Sporcu, başarılı olamazsa sanki onu bekleyen bir tehlike varmış gibi hissedebilir.
Sporculuk hayatındaki en büyük şans iyi bir eğitimci ile karşılaşmaktır. Bir de sporun sadece madalya ve başarıdan ibaret olmadığını, sporun sağlığa ve kişiliğe sağladığı faydaları görebilen bir aileye sahipseniz, işte sizin için en büyük kazanç budur. Bunların yanında spor yapabileceğiniz bir ortama ve arkadaş grubunuz da varsa şimdi bahsedeceğim güzel şeyler zaten gelip sizi bulur.
Öncelikle yaptığınız her şeyden, yani spor, okul, sosyal hayat, iş, aile ilişkileri ve daha birçok şeyden keyif alırsınız ve sporu hayatınızdan hiç çıkarmazsınız. Disiplini hayatınızın her evresinde kullanırsınız, sporcu kişiliğinizle birlikte her zaman ön planda olursunuz. 2. olduğunuzda üstünüzde sadece bir kişi olduğunun, 3. olduğunuzda ise altınızda birçok kişi olduğunun farkına varır ve bunun keyfini çıkarırsınız. Zamanı geldiğinde mücadele ederek birincilik elde ettiğinizde diğer bütün birincilerden daha fazla mutlu olursunuz.
Biraz da kendimden bahsedeyim. Ben Taner Kayhan. Kınalıada Su Sporları Kulübünde 20 yıl yüzüp, sadece 3 birincilik elde etmiş bir sporcuyum. Yüzerken aynı zamanda antrenörlük de yapan ve kulüp kaptanlığı görevini üstlenen bir sporcu, bir antrenör ve ağabeyim. Milli takıma sporculuk hayatım boyunca hiç girememiş, ancak sporcularımla milli takıma gitmiş olan bir antrenörüm. 26 yaşındayken 13 yaşındaki sporcumla birlikte Türkiye Şampiyonasına katılıp, 100 m Kelebek finallerinde peş peşe yüzüp, sporcumun 3. olduğu yarışta 8. olan kişiyim.
Bu imkanı, fırsatı ve güveni bana veren en başta aileme, kulübüme ve hocalarıma çok teşekkür ederim. Sporcularımızın benden daha uzun yıllar yüzmeleri dileği ile...
Hayatınızdan spor hiç eksik olmasın.